uneasy

1 - There was a long period of uneasy calmness after the riot, which tired the members of the authority more than the incident itself.
Yetkililerin üyelerini olayın kendisinden daha fazla yoran bir olaydan sonra uzun bir huzurlu sessizlik dönemi yaşandı.

2 - Millions of Germans are uneasy about the prospect of reform because they fear the process will be painful, but they suspect that in the long run it will have to come.
Milyonlarca Alman, reform olasılığından rahatsız çünkü sürecin acılı olacağından korkuyor, ancak uzun vadede gelmesi gerektiğini şüpheliyor.

3 - The position of public servants must be uneasy when the cabinet is zealous to prune expenditure.
Bakanlık harcamaları kısmak için ateşli olduğunda, kamu görevlilerinin konumu huzursuz olmalıdır.