lack

1 - A systematic survey of all trials so far by the NHS center for reviews and dissemination suggests that acupuncture works well for a few complaints but evidence is lacking for many others.
NHS incelemeler ve yayım merkezinin şimdiye kadar yaptığı tüm denemelerin sistemli bir şekilde incelenmesine göre, akupunktur birkaç şikayet için iyi çalışmaktadır ancak diğer birçok durum için kanıtlar eksiktir.

2 - An airplane engine manufacturer developed a new engine model with safety features lacking in the earlier model, which was still being manufactured.
Bir uçak motoru üreticisi, hala üretilmekte olan eski modele kıyasla eksik olan güvenlik özelliklerine sahip yeni bir motor modeli geliştirdi.

3 - The scientist proved to be wrong in his analysis because of the lacking amount of data.
Bilim insanı, analizinde yanıldı çünkü veri eksikliği vardı.