arduous

1 - Even though the journey to the remote village is arduous, the opportunity to witness its untouched natural beauty and traditional way of life is a compelling reason for the arduous trek.
Uzak köyün yolculuğu zor olsa da, el değmemiş doğal güzelliklerini ve geleneksel yaşam tarzını gözlemleme fırsatı, zorlu yolculuk için ikna edici bir sebep oluşturur.

2 - The task of writing a research paper is arduous, but if it is broken down into logical steps it becomes less daunting.
Araştırma makalesi yazma görevi zorlu olsa da, mantıklı adımlara bölündüğünde daha az ürkütücü hale gelir.

3 - Defining the underlying causes of cancer has proven an arduous task, involving many disciplines across the scientific scope.
Kanserin altında yatan nedenlerin tanımlanması, bilimsel kapsamın farklı disiplinlerini içeren zorlu bir görev olduğunu kanıtladı.